3 Haziran 2009 Çarşamba

HALİL, HARVEY VE BEN :)

Bundan tam tamına 6 sene önceydi...23 yaşında Londra'da master yapan gencecik (-ki hala gencim neyse ki-:)) bir öğrenciyken, en fazla iki kişinin oturabildiği, ikiden fazla kişi girdiğinde mutlaka birinin ayakta durması gerektiği kadar küçüklükteki yurt odama, ekstra bir yatak almam gerekti....Türkiye'den kimi zaman gelen arkadaşlarımı ya da ailemi (tabii 1 kişiden fazla olmamak koşuluyla) minnacık yurt odamda yatırabileceğim şişme-bildiğiniz deniz yatağına benzeyen, yarı yer yarı deniz yatağı kıvamında bir yatak buldum ve aldım...tabii bir de onu şişirmek için bir alet....
Her zamanki tez canlı halimle annemin gelişinden yaklaşık 20 gün önce aldığım bu yatağın ünü maalesef ki yurtta çabuk yayıldı (tabii bunda benim çenemin de katkısı büyüktü) ve annem daha gelmeden kaldığım kattaki neredeyse herkese yatağı ödünç vermek zorunda kaldım...Tam bu sırada bana bir arkadaşım diğerleri gibi :) "Aslı, yatak müsait mi bir arkadaşım bende kalmaya gelicek, yatağa ihtiyacım var şu tarihlerde" dedi. Yaklaşık 1,5 ay sonrası için rezervasyonunu yaptırmak istediği tarihlerin uygunluğunu öğrenen arkadaşım :) bana yanında birkaç günlüğüne kalmaya gelecek arkadaşıyla ilgili kişisel bilgiler vermeyi de ihmal etmedi...

Arkadaşı gaydi ve sakın ama sakın arkadaşı geldiğinde onunla sohbet ederken "gayliğiyle" ilgili ağzımdan özellikle olumsuz birşey kaçırmamalıydım...Ama dile kolay kocaaa 1,5 ay, ben bunu unuttum gitti...

1,5 ay sonra yurt mutfağındaki yemek masasında karşısında yemek yiyip, sohbet ettiğim ve "gay" olduğunu tamamen unuttuğum arkadaşımın arkadaşının yüzüne baka baka kurduğum şu cümleyi dikkatinize sunmak ve sizinle paylaşmak istiyorum: "Ben bu i..neleri kesinlikle anlamıyorum" :) !!!!yalnız burada hemen şunu da belirteyim: karşımdakinin gay olduğunun ipucusunu veren (hal,hareket, konuşma gibi) herhangi bir işaret yoktu ve arkadaşımın "amaan aslı dikkat" tembihinin üzerinden de bir aydan fazla zaman geçmişti :)

Bu cümleyi, üçümüz yemek yerken, mutfağa giren İspanyol yurt arkadaşımın gay olduğuna dair tahminlerim üzerine kurmuştum, ve"i..ne" kelimesini zikrettikten sonra ortadan kaybolan arkadaşımın, neden hala dakikalardır yanımıza dönmediğini anlayamamıştım...Bir süre sonra merak edip, nerde acaba diye onu aradığımda, onu yurt odamda yere kapaklanmış ve gülmekten yüzü kıpkırmızı bir halde buldum... Arkadaşımdan "Aslı sen az önce içerde oturan arkadaşıma i..ne dedin, ben sana ne demiştim, gay demiştim onun için, di mi!!!" cümlesini duyduğumda başımdan kaynar sular döküldü :) bütün gece çocuğun yanına bi daha çıkamadım...

Artık, "i..neleri anlamam" gerektiğini, ben bu "acı" tecrübeyle öğrendim... Çok geçmeden de iki sene boyunca yaşadığım Londra'da, sık sık karşılaştığım "eşcinselleri" kabul ettim, yolun ortasında durup öpüşenleri, sarılanları, el ele yürüyenleri kabullendim :) Hatta eşcinsel bir arkadaş da edindiğimi ve birkaç kez onunla beraber, Londra'nın "gay semti" olarak bilinen Soho'da gezdiğimizi ve hala da irtibatımızın kopmadığını burada itiraf etmeliyim...

Türk toplumunun da anlamakta ve kabullenmekte çok zorlandığı "eşcinsellik" (bknz: son olarak Hakem Halil İbrahim Dinçdağ olayı), konunun uzatılmasıyla da çirkin bir hal alabiliyor...Feminist bir yaklaşım olacak ama nedense işin içine özellikle erkekler arasındaki eşcinsellikteki görsellik de girince bu konu iyice "kabul edilemez ve dayanılmaz" oluveriyor, ancak kadınlar arasındaki eşcinsellik nedense hep daha bir "seksi"!!!!

Erkekler arasındaki eşcinselliğin özellikle yine erkekler tarafından "çirkin ve kabul edilemez" olduğunun görsel kanıtını ise bu hafta sonu en favori aktörlerimden biri olan Sean Penn'in "Harvey Milk" karakteriyle bu sene "En İyi Erkek Oyuncu" oscarı aldığı, "Milk" filmini izlemeye gittiğimde gördüm....

İlk yarısında özellikle erkekler arasında çok sayıda öpüşme sahnesi olan filmin ortasında çıkanlar mı dersiniz, film arasında kaçanlar mı dersiniz..ohooo...kaçan kaçana...ve çıkanların çoğu tahmin edersiniz ki erkekler, çoğu kız arkadaşlarıyla ya da eşleriyle filmi izlemeye gelmişler (en çok da yanlarındaki kadınlara üzüldüm) :) tabii olmaz... erkek adam böyle film izlemez, izlememeli :)

Filmin Türkiye'ye ve de Ankara'ya bu kadaaaar geç gelmesi, koyulan yüksek yaş sınırı ve az sayıda sinemada genelde küçük salonlarda gösterilmesinin birşeylerin alameti olduğunu anlamalıydım aslında ama kaderde yaşayarak gözlemlemek varmış, tüm bunlar aslında "eşcinsellikle" ilgili Türk toplumunun "katı mantalitesini" ortaya koyuyor...

"Eşcinsellik" konusunda kimi zaman toplumsal olarak öğretilmiş, kimi zaman da nerden geldiği belirsiz "önyargıları" yenmiş olmaktan dolayı mutlu ve gururluyum...Ne diyim, darısı filmin yarısında sinemadan çıkanların başına :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder